TÜM YAZILARI SON GÜNCELLEME: 23 Mart 2021 10:17
Kadına şiddetin engellemesi maskesi altında servis edilen aslında toplumsal değerleri ve aile içi değerleri yok etme amacı taşıyan İstanbul Sözleşmesini ne yazık ki ilk imzalayan ve onaylayan ülkeydik. Yıllardır bu sözleşmeninim toplum yapımıza uygun olmadığını savundum. Son yıllarda da birçok yazı yazdım. Yazılarımda neden karşı olduğum açıklamıştım.
On yılla yakın bir süredir gündemde kalan ve kaldırılan bu sözleşmeyi kısaca değinirsek;
İstanbul Sözleşmesi:
Tam adı ”Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konsey Sözleşmesi”
İstanbul da imzalandığından ötürü İstanbul Sözleşmesi denmektedir.
Batılı değerler esas alınarak hazırlanmıştır.
Sözleşme Türkiye Tarafından 11.05 2011 tarihinde hiçbir çekince koyulmadan imzalanmıştır.
Sözleşmenin oylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 24 Kasım 2011 tarihinde 6251 sayılı kanun,29 Kasım 2011 tarih ve 2817 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
İstanbul Sözleşmesini imzalanmasından sonra onay için TBMM Genel Kuruluna sunulmuştur.
14 Mart 2012 Tarihinde AK Parti,CHP,MHP ve BDP ‘nin oy birliği ile 246 oyla Mecliste onaylanmıştır.
İstanbul Sözleşmesini ilk imzaya açan ülke olduğu gibi ilk onaylayan ülke de Türkiye olmuştur.
Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmeyi ülkemiz gibi kayıtsız ve şartsız imzalayan ülke sayısı çok azdır.
Bazı ülkeler sözleşmeyi imzalamasına rağmen onaylamamıştır.
Sözleşmeyi Avrupa Konseyi'ne üye 47 ülke imzalamıştır.
İstanbul Sözleşmesi 34 ülkede onaylanmıştır.
Bu ülkelerde bazıları çekince koymuş, bazıları da onaylamamıştır.
Sözleşmeye çekince koyan ülkeler dini, kültürel ve toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve patner(nikahsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı gibi konularında çekince koymuştur.
Bir çok ülke sözleşme içeriği toplumsal değerlerine aykırı olduğundan dolayı imzalamamıştır. Rusya,ABD. Vatikan,Japonya,Kanada….
İstanbul Sözleşmesi'nin “cinsiyet ideolojisi” gibi tehlikeli fikirler aşıladığı ve geleneksel aile yapısının bozulacağını ilk günden itibaren ileri sürülmüştür. “Bu sözleşme, eşcinsel ideolojisini meşru kılmak üzere düzenlenmiş feminist bir komplodur”...... Krakow Başpiskoposu ......“İstanbul Sözleşmesi, Nazizm ve Bolşevizm kadar tehlikeli olan LGBT ideolojisini” yaymaya çalışıyor şeklinde açıklamada bulunulmuş ve sözleşmeye karşı çıkmıştır.
Özelikle sözleşmenin 4.Maddesinde göre;
Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim ,toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik , medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.
Hükmünü içermektedir.
Sözleşmenin 48.maddesi ara buluculuğu yasaklıyor.
"Taraflar işbu sözleşme kapsamındaki her türlü şiddete ilişkin olarak, ara buluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır." deniliyor.
Aile açısında uzlaşmayı ve ara buluculuğu ortadan kaldırdığı açıktır.
Aile dışında meydana gelen benzer olaylardaki uzlaşma hükümleri göz önüne alındığında bunun bu yasa kapsamındaki suçlara uygulanmaması düşündürücüdür.
Bu sözleşme temelde kadına şiddeti önlemeye yönelik olarak ortaya koyulduğu söylense de özelikle bir çok maddesinde aile yapısını hedef aldığı ortadadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği tek reçete olarak sunuluyor.
Kadına şiddeti azaltacağı gerekçesiyle imzalanan ve buna dayalı olarak çıkartılan yasa hükümlerine rağmen şiddeti önlemediği yapılan araştırmalarla ortadadır.
İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda daha sonra 6284 sayılı kanun çıkartılmıştır.
Sözleşme ve bu sözleşmeye uygun olarak çıkartılan yasanın uygulanmaya başlanmasıyla, toplumda ciddi anlamda rahatsızlıklar artmış ,özelikle aile içi huzursuzlukların buna bağlı olarak ailelerin daha fazla adliye koridorlarına gittiği gözlemlenmiştir.
Özelikle bazı çevrelerce anlatıldığı gibi bir sözleşme olmadığı görülünce ciddi tepkiler yükselmeye başlandı.
Toplumsal cinsiyet ve uzlaşmayı ortadan kaldıran hükümler aile birliğinin daha fazla zarar görmesine sebep oldu.
Bazı dava ve suçlarda ciddi artışlar meydana geldi.
Ortada her hangi bir suç olmadığı halde yapılan asılsız şikayetler evliliklerin çok daha erken son bulmasına neden oldu.
Sözleşmenin ve bu doğrultuda hazırlanan 6284 sayılı yasanın uygulanmasından kaynaklı olumsuzluklar ciddi anlamda telafisi imkansız mağduriyetlere sebebiyet verdi.
Bu yapılan araştırmalar ile sabit olunca sayın Cumhurbaşkanımız son aylarda İstanbul Sözleşmesinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini açıkladı.
Bu açıklamadan sonra gerek içeride gerekse her zaman olduğu gibi Avrupa ülkelerinden bir çok anlamsız ses yükselmeye başlandı.
Yapılan çalışmalar sonucu Cumhurbaşkanlık kararnamesi ile sözleşme feshi edildi.
Avrupalı ülkelerin büyük çoğunluğu toplumsal ve aile değerlerine aykırı bir sözleşme olduğu için tam anlamıyla onaylayıp, uygulamadığı İstanbul Sözleşmesini biz kaldırınca, eleştirilere başladılar.
Gerçekten çok sevindirici bir karar.
Sözleşme doğrultusunda hazırlanan ve yürürlüğe koyulan 6284 sayılı yasanın bir çok hükmünün de değiştirilmesi gerekir.
6284 sayılı kanunu bazı maddelerini değiştirmediğimiz takdirde İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğini bir hukukçu olarak söyleyebilirim.
Saygılarımla...